728x90 AdSpace

SON YAZILAR
27 Kasım 2014 Perşembe

Antichrist (Deccal) Film Analizi


Yönetmen:
Lars von Trier
Oyuncular:
Willem Dafoe ,  Charlotte Gainsbourg ,  Storm Acheche Sahlstrom
Senaryo:
Lars von Trier ,  Anders Thomas Jensen

      Sert öykülerin sinemaya aktarılmasına alışık olmayan geniş sinema izleyici kitle için içinde barındırdığı seks, şiddet, ölüm ve gerçekçi depresif ruh halinin en uç sınırlarıyla vizyona girdiğinden beri hep yanlış anlaşılmalara neden olmuş bu bol ödüllü Von Trier filmi 2009 yılında Trier’in yaşadığı ağır bir depresyon sürecinde yazıldı. Von Trier’in filmi altı bölümden oluşur: başlangıç, ızdırap, acı, umutsuzluk, üç dilenci ve son söz.
      Filmin giriş bölümü siyah-beyaz çekilerek filmin öyküsünün temelini oluşturur. Bu kısa bölümde anne-babasının sevişmesine tanık olan çocuğun anlık bir travma yaşayarak intihar etmesi anlatılır. Bu duruma psikanalizde “ilk sahne” (primal scene) denir. “İlk sahne” çocukluk çağı travmalarına ve oidipus karmaşasının temeline odaklanır. Çünkü çocuk bu anda çaresiz bir duygu  yoğunluğu yaşar ve bu giriş bölümü Tarkovski’nin filmlerinde sıklıkla kullandığı anlık geçişleri kullanarak izleyiciye bu duygu yoğunluğu verilmeye çalışılmış. Sert-erotik yaklaşımla çekilen sevişme sahnesindeyse çocuğun gözünden bakarak çocuğun yıkımına tanık oluruz. Bu bölüm yönetmenin zekice yaklaşımıyla beyaz rengin yaygınlığına tanık oluruz. Yani, çamaşırlar beyazdır, kar yağmaktadır ve fonda sıklıkla başka beyaz nesneleri görürüz ancak yönetmen doğal ışıkla çektiği bu bölümde baskı beyazlığı örterek doğal bir çatışma yakalamıştır. Bu durum çocuğun gördüğü sevişmenin ve intihar etmesinin toplumsal ahlakta konumlanmasıyla (siyah) çocuğun masumluğu (beyaz) gönderme niteliğindedir.


        Filmin ikinci bölümü “ızdırap” olarak adlandırılmıştır. Von Trier bu bölümde kendi yaşadığı depresyondan yola çıkarak ızdırap evresini depresyonun birinci evresi olarak ele almış ve sıra dışı bir ızdırabı uzun diyaloglarla örülü bir bölümle seyirciye yansıtmıştır. Erkek (Willem Dafoe) psikologtur ve eşinin (Charlotte Gainsbourg) yaşadığı uzun ızdıraba çare olmaya tüm etik endişelere rağmen kendine öncelikli görev ilan etmiştir. Kadın ise çocuğun intiharından önce kendini sorumlu tutarken bu evrenin ortalarına doğru fikir değiştirerek sorumluluğu duyarsız ve ilgisiz olarak atfettiği eşine yüklemeye başlamıştır. Kadın bu bölümde klinik olarak depresyonun tüm özelliklerini göstermektedir. Mesela, sonu gelmeyen ağlama nöbetleri, kendini ve eşini çocuğun intiharından sorumlu tutma, bıkkınlık ve isteksizliğin yanında, hızla değişen düşünce mekanizmaları ve yeni korkulara ve kaygılara sahip olması kadındaki depresif ruh halinin dışa vurumudur. Yönetmen bu bölümde, yetersiz ışıklandırmayla (ki depresif ruh halinin yansımasıdır) yüz ve bel çekimleriyle ve çekim-karşı çekim odaklı uzun bir diyalog sekansıyla düşüncelerini yansıtmaya çalışmıştır. Yani neredeyse tamamı ev içerisinde çekilen bu bölüm, korkuya, kaygıya, depresyonun öncelikli özelliklerine ve en önemlisi de çocuğunu kaybeden bir annenin çektiği ızdıraba yolculuk niteliğindedir. Erkek ise kadının tüm bu değişken ruh durumu karşısında eşini (eşinin isteği olmadan) bir terapi sürecine alır. Onu konuşturarak depresyonun temellerine inmeye çalışır. Bazen başarılı olsa bile çoğu zaman beklemediği tepkiler alarak geri çekilmek zorunda kalır. Bölümün sonunda kadının korkularının, endişelerinin temeli olduğu düşünülen “Eden” ormanındaki eve doğru bir tren yolcuğuna çıkılır. “Eden” ormanına gelindiğinde erkek doğum yapan bir geyikle karşılaşır ki bu geyik doğum yapıyor olmasıyla ızdırabın simgesidir.

          Üçüncü bölümü “acı” (kaos hüküm sürüyor) olarak adlandıran Trier, bölümün girişinde kadının orman kulübesine giden yolda altında su akan tahta köprüden geçmesinden yaşadığı korkuyla bölümü başlatıyor. Bu sekansta, kadının suyun üzerinden geçmeye korkması imgesi başlangıç kısmında duşta başlayan ve çocuğun intiharına kadar devam eden sevişmeyle ilişki kuruyor. Ayrıca kadının diğer korkularından biri de çimenlere temas etmek olduğunu öğreniyoruz çünkü erkek bölümün ilerleyen aşamalarında kadının bu korkusunun üzerine gidiyor. Kadın için o tahta köprüden geçmek çimenlere temas anlamına geliyor. Bu bölümde diğer bölümler gibi imgeler üzerine kurulmuş. Bu bölümde izlediğimiz bir diğer imge ise yuvasından düşen yavru kuşun önce karıncaların saldırısına uğraması sonrada başka bir kuş tarafından parçalanarak yenilmesidir. Bu imgede intihar eden çocuğa direkt bir gönderme içeriyor. Adam bu bölümde de eşine profesyonel yardımda bulunarak korkularının üzerine gitmesine yardımcı oluyor.
          İzleyici bu bölümde cevaplanmayan birçok soruyla karşı karşıya kalıyor. Mesela, bölümün ilerleyen kısımlarında geridönüş yaşayan kadın ormanın derinliklerinden gelen bir çocuk ağlaması duyuyor. Bu ağlamanın kendi çocuğundan geldiğini düşünen kadın ormanın derinliklerine doğru gidiyor ama sesler onu eve geri getirtiyor. Evin içinde çocuğunu bulan kadın onun ağlamadığını anlıyor ama ağlama sesi hala gelemeye devam ediyor. Bu ağlama onun ormandan korkmasının temelini oluşturuyor. Bundan dolayı “Eden” ormanını korku piramidinin yukarı kısmına yazıyor. Filmin sonunda bu ağlamalar için mantıklı bir çıkarımda bulunabileceğiz ama henüz ağlamalar hakkında hiçbir fikrimiz yok. Adam ise kadının bu anısına mantıksal bir yaklaşımla bu ağlamaların aslında hiç olmadığını kadına anlatıyor. Bu mantıksal yaklaşımın kadının kafasında yeni soru işaretlerine neden olması filmde bir kopmaya neden oluyor. Filmin bundan önceki kısmında kendini sözlü olarak gösteren şiddet ve saldırı bu andan sonra fiziksel bir nitelik kazanıyor ve bütün izleyicilerin kafasında “Deccal kim?” sorusu beliriyor.
         Bu bölümdeki bir diğer imge ise “meşe palamutlarının çığlık atması”dır. Bu imgelem düşüncelerin gerçeği çarpıtması olarak ormandan gelen ağlamaları da açıklamaya çalışıyor. Bölümün sonunda adam ormanda kendini yiyen bir tilkiyle karşılaşıyor ve tilki “kaos hüküm sürüyor” diyor. Bu tilki kendini yemesiyle acının simgesi oluyor.
         Filmin dördüncü bölümü “umutsuzluk” (soykırım) olarak adlandırılmış. Bu bölümde kadının daha önce tez yazmak için bu orman kulübesine geldiğini ama bilmediğimiz bir nedenle tez yazmaktan vazgeçtiğini öğreniyoruz. Kadının tez konusu “kadınlara eziyet edilmesine neden olan doğa” olması ve adamın tesadüfen çatı katında kadının tez kaynaklarının arasında “the three beggars” (üç dilenci) olarak nitelenen üç hayvanın resmini görmesi filmin bir diğer kırılma sahnesi oluyor. Çünkü izleyiciler şimdiye kadar bu üç hayvandan ikisini (geyik ve tilki) gördü yalnızca kargayı görmediler. Bu andan itibaren bilinçli bir beklentiyle karganın nasıl ekrana çıkacağını bekliyoruz.
Filmin bu bölümde kafamızda bir soru daha beliriyor. Çocuğun otopsi raporunu gören kadın, adamla bu durumu konuşunca adam otopside çocuğun ayak bileklerinde eski tarihli hafif deformasyon olduğunun bulunduğunu söylüyor. Bu anda birkaç geriye dönüşle ve fotoğraflar aracılığıyla çocuğun ayakkabılarının her zaman ters giydirildiğini anlıyoruz ve kafamızda aynı soru beliriyor: Deccal kim?
          Bir önceki bölümde fiziksel bir nitelik kazanan şiddet bu bölümde daha da ileri giderek kadının adamı öldürme isteğinin ortaya çıkması şeklini alıyor. Bu andan itibaren adam pasif direniş gösterirken kadın tüm olanaklarıyla adamı öldürmeye çalışıyor. Ve filmin bu sekansı sinemada alışık olmadığımız düzeyde ve zekice şiddet ile pornografik düzeyde seks sahneleriyle dünya sinemasındaki “marjinal” yerine sağlamlaştırıyor.
          Bölümün beklenen hayvanı (karga) ise yine bölümün sonunda ortaya çıkıyor. Adam kadından kaçarken bir ağacının dibinde oluşmuş çukura giriyor ve burada toprağa gömülmüş şekilde bir karga buluyor. Biraz kazınca hayvanın ölmemiş olduğunu anlıyor ve hayvan kendine gelip umutsuzca çığlıklar atmaya başlıyor. Adam hayvanı öldürmeye çalışıyor ama bu biraz zaman alınca kadın adamı fark ediyor ve adamı o çukurda tekrar yaralıyor.
           Filmin beşinci bölümü “üç dilenci” (the three beggars) olarak adlandırılmış. Filmin bu bölümü Trier’in kadın düşmanı olarak suçlanmasına neden olarak bazı cümleleri içeriyor. Mesela kadın bölümün başlangıcında “ağlayan bir kadın sahtekar bir kadındır. Bacakları sahte, uylukları sahte, göğsü, dişleri sahte, saçı ve gözleri sahte” diyor. Bu cümleden dolayı Trier kadını Deccal gibi gösteriyor diye suçlandı.

           “Üç dilenci geldiği zaman birinin ölmesi gerekir.” diyen kadın yarı baygın olarak kendini kurtarmaya çalışana adama son bir saldırıda bulununca bütün film boyunca soğukkanlılığını koruyan adam filmin bu bölümünde kadını boğarak öldürür ve 16. yy olduğu gibi yakarak ondan kurtulur.
           Filmin sonsöz kısmında başlangıç kısmında çalan şarkı Rinaldo’dan (1711) “Lascia ch’io pianga” çalmaya başlar. Adam yaralı olarak “Eden” ormanından ayrılırken ekran yine siyah-beyazdır. Ve yüzlerce kadın ormanın derinliklerinde adama doğru yürümeye başlarlar. Bu kadınlar tüm insanlık tarihi boyunca katledilen kadınlardır ve hiçbiri de saldırgan bir ifade taşımaz. Ormandan gelen ağlamalar ile ilgili oluşan soru ise burada netliğe kavuşur. Bu kadınların çocukları ağlamaktadır. Yani Trier kadını Deccal olarak yansıtmamıştır.

Kaynak: http://www.filmelestirisi.com/2014/10/deccal-antichrist/
Sonraki Kayıt
ÖNCEKİ YAZI
This is the last post.
  • Blogger Yorumları
  • Facebook Yorumları

0 yorum:

Yorum Gönder

Item Reviewed: Antichrist (Deccal) Film Analizi Rating: 5 Reviewed By: Unknown